Öncelikle aldığımız mağlubiyet için her BURSASPOR’lu gibi ben de çok üzgünüm. Basın mensupları veya köşe yazarları için bu üzüntü durumu, her “Yeşil Beyaz” arma sevdalısından bizlerin üzüntüsü anlamında iki katına çıkıyor. Takip edip anlık refleks veremeyen bizler, durumu iyi analiz edip yazmak ve çizmek; okuyucu, takipçi ve seyirciler ile doğru bilgi paylaşmak adına ince eleyip sık dokumayı tercih ediyoruz. Bu nedenle aynı maçı birçok kez izliyor, sonra kaleme alıyoruz.
Sezon başından beri hazırlık maçlarında görünen ve bilinen durum ortadaydı. Hocanın kredisi tamamıyla bitmişti. Hiç olmamış bir teknik direktör gibi, deyim yerindeyse ağzıyla kuş tutsa dahi devam edemeyeceği bir tabloyu bu hafta bir kez daha hissettik. Oynattığı oyunu, futbol anlayışını beğenmemek bir noktaya kadar kabul edilebilir. Eleştiride bulunmak da doğaldır; hakaret olmadığı sürece her medeni insan bu eleştirileri ya kabul eder ya da etmez, yol ayrımına gider. Bunlar futbolun doğasında olan şeylerdir.
Bir gün gecikmeli köşe yazımı yazdım. Aslında yazımı dün hazırlamıştım ama bugün bir haberi gördükten sonra, bazı şeylerin sadece futbol olmadığını fark ettim. Olumlu ya da olumsuz eleştiri yapanların aksine, işi derinlemesine analiz etmeyi değil, içimdekileri sizlere aktarmayı istedim.
Bugün bir istifa haberini duyunca aidiyet duygumuzu yitirmeye başladığımızı hissettim. Her zaman ve her yerde aslolanın “BURSASPOR” olduğunu; isimlerin gelip geçici, kazananın ise “Kutsal BURSASPOR Arması” olduğunu söyleyenlerden biri olarak, bu istifa haberiyle derin bir üzüntü ve aidiyet kaybı yaşadım.
Geçen sene kadro yapılanmasında büyük emekleri olan, şampiyonluk yolunda en büyük ve kıymetli hizmetleri bulunan Sportif Direktörümüz Recep Bülbül’ün istifası bende adeta şok etkisi yarattı. Bu sene kurulan takımda da aynı özveri ve başarıyı sergileyen bir isme sosyal medyadan çok ağır yüklenildiğini düşünüyorum. Takım dibe vurmuş, hiçbir hoca ve oyuncu kulübümüzü tercih etmeyecek durumdayken; Yönetim Kurulumuzun “biçilmiş kaftan” olarak gördüğü ve göreve getirdiği bir isimdi. Çünkü kimse bu takımın yeniden kurulacağına inanmazken, o elini taşın altına koydu, arada köprü oldu, cesaretle sorumluluk aldı.
Kaldı ki bu sürecin de üstesinden başarılı bir şekilde geldi. Elbette sadece kendisi değil; geçen yıldan bildiğimiz beş kişilik transfer ekibiyle birlikte, her bir oyuncuyu detaylıca inceleyip Başkanımızın önüne sundu. Ortak bir stratejiyle karar verildi. Başarı da bu birliktelikten geldi. Aynı strateji bu transfer döneminde de izlendi ve gerçekten bizi bu girdaptan çıkaracak bir kadro oluşturuldu.
Geçen sezon galip gelinen her maçtan sonra tebrik edilen, takdir gören bir isme bu sezon yapılan hakaret ve aşağılama kabul edilemez. Eğri oturalım, doğru konuşalım; Recep Bülbül’ün günah keçisi seçilmesini ve istifasının istenmesini ben kabul edemiyorum. Kadro şanssızlıkları ve tercihlerde yapılan hatalar elbette olabilir; ancak bu iki haftalık süreçte kulübede kalması gereken bir isimdi. Yanlış yapıldı.
Hocanın istifasını kendi tercihi olarak normal karşılayabilirim. Taraftarın yoğun baskısı sonucu istifa etmiş olabilir. Bu istifanın kabul edilip edilmeyeceği Yönetim Kurulumuzun bileceği iştir. Ancak, kulübede olması gereken bir ismin, dere geçilirken birden attan indirilmesi hem aidiyet hem kulüp vefası hem de başarı açısından doğru bir karar değildir.
Alınan her doğru kararda nasıl ki Yönetim Kurulumuzun arkasında durduysak, bu yanlış karar sonrasında da “yanlış yaptıklarını” söylemekte fayda var. Gelecek isimlerin tartışıldığı, “o gelsin, bu gelsin” diye sosyal medyayı köpürtenler, haklı olanın hakkını teslim etmeliydi.
Gelecek hoca kim olursa olsun, yapılan veya yapılacak tercih sonrasında sportif direktör konusunda takımı ve işleyişi bilen bir ismin görevde olmasında büyük fayda vardır. Takım elbette yeniden yükselişe geçecektir; ancak bu yükseliş yaşanırken verilen emekler bir kalemde silinmemeliydi.
Son sözü yok ki bu aşkın bize…

Haberi Yorumla