Paris St. Germain, 2011 yılında Katar Spor Yatırımları ofisi tarafından %100 hisseyle satın alınmasından beri, yaptığı büyük transfer yatırımlarıyla, bu yatırımlara bağlı olarak Ligue 1’de kurduğu dominasyonla bilinen bir takımdı. İlk sezonlarında Pastore, Maxwell, Thiago Motta, ikinci sezonlarında Thiago Silva, Lucas Moura, David Beckham, Veratti ve Ibrahimovic ve takip eden sezonlarda, Cavani, Marquinhos, David Luiz ve Di Maria gibi transfer yatırımları yapan, daha önemlisi bu transferler yapılırken maddi gerçekliklerini yönetmek gibi ciddi bir kaygı yaşamayan Paris St. Germain, bu süreçte paranın futboldaki etkisini yansıtan en önemli temsilcilerden birisi olmuştu. Fransa Ligue 1’de Lyon, Marsilya, St. Étienne gibi takımların başını çektiği zirve yarışını dışarıdan takip eden bir takım olan başkent temsilcisi, Paris şehrinin potansiyeline kıyasla bir adım geride kalmış bir takımdı. Fransa Ligi de, birkaç takımın bir adım önde olduğunu söyleyebileceğimiz bir lig olsa bile, Paris St. Germain’in şampiyonluk serisine başladığı 2011/12 sezonundan önceki 5 sezonu 5 ayrı takımın (Lyon, Bordeaux, Marsilya, Lille, Montpellier) kazandığı, sürprizlere açık bir ligdi. Paris St. Germain maddi gücüyle bunu değiştirmiş, 2016/17 ve 2020/21 sezonlarındaki Monaco ve Lille’in sürpriz şampiyonlukları dışında, 2012-2025 yılları arasındaki zaman dilimine 10 şampiyonluk sıkıştırmış bir takımdı. Dolayısıyla bu gücün oluşturduğu etkenlerin, takım üzerinde bir antipati oluşturması sürpriz değildi.
Öte yandan, 2020’ye kadar gelen zaman diliminde Şampiyonlar Ligi’nde Çeyrek Final’in ötesine gidememek gibi kötü de bir Avrupa karnesi söz konusuydu. 2017 yılında Neymar’ı halen geçilemeyen bir rekorla ve Mbappe’yi de ondan aşağı kalır yanı olmayan bir bedelle transfer eden Paris St. Germain, 2020 yılında finalde Bayern Münih’e mağlup olmuş ve Kupa 1’e ilk kez bu kadar yaklaşmıştı. Ancak tüm bu yatırım ve maddi güç yine yetmemişti. Ertesi sezon olan 2020/21 sezonunda, mütevazı bir kadroyla Christophe Galtier önderliğindeki Lille’e şampiyonluğun kaybedilmesiyle birlikte takımın sahibi olan Katar Yatırım ofisi ve Nasser Al-Khelaifi gözünü daha da karartmıştı. Aynı transfer sezonunda, Hakimi, Lionel Messi, Nuno Mendes, Gianluigi Donnaruma, Wijnaldum ve Sergio Ramos gibi futbol sahnesinin gözde isimlerini transfer eden PSG, o gün itibariyle yenilmez görülen bir kadro kurmuştu. Takımın başındaki Mauricio Pochettino da, Avrupa futbolunun majör teknik adamlarından birisiydi. Ancak bu kadro için tasavvur edilen şey, yalnızca ligde başarı değildi. Paris St. Germain artık üzerindeki kara bulutları gönderip, Şampiyonlar Ligi’nde de başarıya ihtiyaç duyuyordu. Ancak bu kadro da Paris St. Germain’in istediği başarıyı sağlayamadı. Önce Manchester City’e, sonra Real Madrid’e elenilen iki sezonda Pochettino ve Galtier’le çalışan PSG, 2023 yazında Messi, Neymar, Sergio Ramos, Verratti, Wijnaldum gibi isimlerle yollarını ayırıyordu. Ancak Galtier’in ardından göreve getirdiği teknik adam, Paris St. Germain’in üzerine yapışan kodları ve gerçeklikleri değiştirecekti.
O teknik adam Luis Enrique’ydi. Luis Enrique, Barcelona’nın yapısı içerisinden çıkan, 2015’te Şampiyonlar Ligi’ni kazanan ve 2017 yılından beri kulüpler bazında takım yönetmekten uzak bir isimdi. 2018 yılında İspanya Milli Takımı’nın başına geçtiği dönemde kızı Xana Martinez’i kaybetmiş, zorlu bir süreçten geçmişti. Akabinde İspanya Milli Takımı’yla 2021’de Avrupa Şampiyonası’na, 2022’de ise Dünya Kupası’na katılmıştı. Avrupa Şampiyonası’nda Yarı Final görmüş olmasına rağmen, 2022 Dünya Kupası’nda İspanya ile grupları aşamayan teknik adam, kariyerindeki ikinci perde için bir meydan okumaya ihtiyaç duyuyordu. PSG Luis Enrique’yi tercih ettiğinde, bir oyun inşaa etmek ve bir ismin liderliği altında birleşmek adına en iyi isimlerden birisini bulmuştu. 2023 yazında, bahsettiğim isimlerden kazanılan 210 milyon €’luk bir gelir söz konusuydu. PSG yine ciddi bir yatırım yaptı ve o transfer döneminde 454 milyon € harcadı. Ancak bu kez yatırım odağı biraz değişmişti. O sezon yaz ve kış transferlerimde 24 yaşındaki Kolo Muani, 22 yaşındaki Gonçalo Ramos ve Manuel Ugarte, 26 yaşında olan ve Barcelona’da gözden çıkarılan Dembele, 20 yaşındaki Barcola ve Beraldo gibi transferlere harcanan paralarla genç bir kadro kurulmuştu. Önceleri oyununu olgunlaştırmış ve bir seviyeye getirmiş isimlere yönelinirken, bu transfer döneminde teknik adam müdahalesi bekleyen, oyuna ve oynamaya istekli oyuncularla kimlik kazanmaya çalışan bir görüntüdeydi. Luis Enrique’nin ilk sezonunda Paris St. Germain, Mbappe’nin oyunun merkezinde olduğu bir takımdı. Enrique, Mbappe’nin liderlik kimliğini değiştirmek üzerine bir çaba sarfederken, oyuncu grubunu da onun etrafında, kendi teziyle birleşen bir görüntüye getirmeye çalıştı. Nitekim 2 sezonluk aranın ardından, PSG tekrar Şampiyonlar Ligi’nde Yarı Final’e çıkmayı başardı. Ligue 1’de ve Fransa Kupası’nda da zafere ulaşan takım, uzun zaman sonra bir oyun inşaa etmeyi başarmıştı. Ayrıca takımın altyapısından çıkan Zaire-Emery gibi bir profil de takımın yapısına dahil olmuştu. Ancak PSG için o yazın gündem maddesi, Mbappe’nin ayrılığıydı.
180 milyon € gibi bir yatırımla Monaco’dan geldiği günden beri takımın planının merkezinde olan Kylian Mbappe, 2024 yılı itibariyle Real Madrid forması giyecekti. Mbappe, geldiği günden beri Neymar ve Messi gibi isimlerle oynamış olmasına rağmen, takımının planının merkezini oluşturan, takımın liderliği konusunda takıntılı bir isimdi. Ayrıca açık ara farkla takımın en çok kazanan ismiydi ve takım içerisindeki sözleşmesine yansıyan imtiyazları itibariyle bile, PSG’deki konumu bir futbolcudan fazlasıydı. Bunun Luis Enrique üzerinde nasıl bir etkisi vardı bilmem ama, Mbappe takımın en büyük skor alternatifi ve lideri konumunu bir kompleks haline getirmiş, PSG’yi kendi ismi üzerinde tekdüzeleştirmiş bir konumdaydı. Ayrılığıyla birlikte PSG değişecek ve arkasındaki görev adamı konumdaki oyuncu grubu kendi içinde yıldızlarını ve rollerini oluşturmak zorundaydı. Neyse ki başlarında bu işi en iyi yapabilecek teknik adamlardan birisi vardı. Luis Enrique, yaz transferinde yine genç isimlere yönelmişti. 19 yaşındaki Neves ve Doue’nin yanısıra, 22 yaşındaki William Pacho takımın en çok para harcadığı transferlerdi. Merkezdeki Vitinha, Neves, Ruiz üçlüsü, Dembele’nin yükselen formu ve Doue, Barcola gibi gençlerinden verim alan PSG, devre arasına ligde namağlup, Şampiyonlar Ligi’nde ise Arsenal, Atletico Madrid ve Bayern Münih’e karşı aldığı mağlubiyetlere rağmen 15. sırada, play-off turu hakkıyla girdi. Devre arasında Napoli’de Kvaratshkelia’yı transfer ederek yapısını daha da mükemmel hale getiren Enrique’nin PSG’si, play-off turunda Fransız ekibi Brest’i rahat geçiyordu. Sonraki tur olan son 16 turunda sezona Arne Slot’la damga vuran Liverpool’u evinde kaybetmesine rağmen Anfield’da penaltılarla geçen taraf yine Luis Enrique ve PSG olmuştu. Sezona damga vuran ve bugün itibariyle en güçlü Ballon d’Or adayı olan Dembele’nin, genç yıldız Doue ve devre arasında takıma katılan Kvaratshkelia’yla işbirliği, Çeyrek Final’de bu kez bir diğer Premier Lig ekibi Aston Villa’yı geçmesini sağlıyordu. Yarı Final’de de Arsenal’i geçen PSG, finalde Barcelona’yı geçen Inter’in rakibi oldu. Getirdiği hikayeyi bir sona bağlamak ve PSG’nin kaderini değiştirmek için 90 dakikası olan Luis Enrique’nin, ayrıca kaybettiği kızı Xana’ya da bu kupayı hediye gönderme fırsatı oluşmuştu. Nitekim, 30 yaşın üzerinde yalnızca bir oyuncusu olan, (31 yaşındaki Marquinhos) turnuvanın en iyi pozitif futbolunu oynayan Paris St. Germain, 1994, 1989, 1974 ve 1960’daki finalleri geçerek, tarihin en büyük farkla sonuçlanan Şampiyonlar Ligi finalinde, rakibi Inter’i 5-0 mağlup ederek kupaya uzanıyordu. Luis Enrique, para ve futbol ilişkisinin en net örneklerinden biri olarak kabul edilen, futbolun doğrularından uzak kabul edilen, Dünya’nın en görkemli şehirlerinden birinin camiasını ilk defa Şampiyonlar Ligi kupasına uzandıran, bu takımı pozitif futbolla eşleştiren teknik adam olmakla kalmıyor, kızı Xana’yı da mutlu ediyordu.
Haberi Yorumla